Laiklik ve sekülerizm zaman zaman eş anlamlı olarak kullanılmışsa da birbirinden farklı anlamlar taşımaktadır. Ortaya çıkışı, tarihi gelişim süreci ve uygulamaları göz önüne alındığında laiklik ve sekülerizmin iki farklı geleneği ifade ettiği görülecektir. Laiklik, Batı dünyasında gerçekleşen Rönesans hareketinden sonra, sekülerizm ise Reform hareketinin bir sonucu olarak ortaya çıkmıştır. Her iki akımın da ortaya çıkış nedeni, Katolik Kilisesi’nin özünden uzaklaşıp, toplumun ihtiyaçlarına cevap verememesi, katı ve bağnaz tutumuyla halka zulüm ve baskı uygulamaya başlaması olmuştur. Ancak Katolik Kilisesi’ne karşı alınan tutumların farklılığı laiklik ve sekülerizm gibi iki farklı uygulamanın ortaya çıkmasına neden olmuştur.
Katolik Kilisesi’ne karşı oluşmaya başlayan tepkiyle yükselen kiliseyle mücadele hareketinin sonunda ortaya çıkan laiklik ve sekülerizmin birbirinden farklı gelişim süreçleri aşağıdaki tabloda yer almaktadır.
Görüldüğü gibi sekülerizm reformun, yani din ile devletin uzlaşmasının, laisizm ise Rönesans’ın yani bir devrimin sonucu olarak ortaya çıkmıştır.
Sekülerizm
15’inci asrın sonlarına doğru başlayan Reform hareketinin temelinde, Katolik Kilisesi ‘ nin Hıristiyanlığın özünden uzaklaşması, Papalık ve Ruhbanlık kurumlarının dejenerasyona uğraması bulunur. Hıristiyanlığın özüne dönmesi gerektiği fikrinden beslenerek Almanya’da Luther-cilik hareketi doğmuş, Luther, 1571 yılının sonuna doğru Wittenberg’de bir kilisenin kapısına astığı “Doksanbeş Tez” ile Protestan hareketini başlatmıştır. Bu hareketle Almanya Katolikliğin pençesinden kurtulurken yeni bir mezhebin ortaya çıkmasıyla Avrupa’da kilise birliği de parçalanmıştır. Böylece tüm Avrupa’ya hâkim olan Katolik kilise’si iktidarının yerini imparatorluklar ve krallar almaya başlamıştır. Öze dönüş olarak başlayan reform hareketiyle din ve devlet ilişkileri düzene sokulmaya başlanmış, kilise ve krallar arasında uzlaşma sağlandığından dini, siyasi ve sosyal yaşamın tümüyle dışına itmeye yol açacak devrim hareketine gerek kalmamıştır. Anglosakson modeliyle din ile devlet arasındaki ilişki geleneğini ifade eden sekülerizmde de laiklikte olduğu gibi devlet işleri akla ve bilime dayandırılmıştır. Ancak devlet ile din arasındaki ilişkilerin karakteri liberaldir. Bu nedenle ABD kamusal yaşamında dini semboller kullanılabilmekte, İngiltere’de kraliçenin sembolik de olsa Anglikan Ki-lisesi’nin ruhani lideri olduğu hâlâ kabul görmektedir. Bununla birlikte, bu ülkelerde devlet dini eğitimi tamamen halka/vakıflara bırakmıştır. Din adamlarının maaşları, ibadet yerlerinin inşası ve her türlü ihtiyacının karşılanması halk/vakıflar tarafından üstlenilmiştir. Türkiye’deki ilişkiler bu yönüyle Anglosakson sekülerizminden farklılıklar içerir. Devlet kamusal alanın düzenlenmesinde sadece aklı ve bilimi rehber edinmektedir, ancak seküler yapıdan farklı olarak dini yaşamın düzenlenmesinde devlet Diyanet İşleri Başkanlığı aracılığı ile önemli bir rol oynar.
Laiklik
Fransa’da Katolik Kilise’nin çok güçlü oluşu, kilise ile krallar arasındaki ilişkinin uzlaşma yoluyla dengeye oturtulmasına izin vermemiştir.
Almanya’da Lutherciliğin çıktığı yıllarda Fransa’da da Kalvinizm hareketi doğmuştur. Ancak Protestanlık, Almanya’da Kilise karşısında kazandığı zafere Fransa’da ulaşamamıştır. Uzlaşma sağlanamaması 1789’da Fransız İhtilali’ni kaçınılmaz kılmış ve Fransa’da Kilise’nin ve Kilise’nin desteklediği kralın egemenliği sona erdirilmiştir. 22 Mart 1888’de “Mecburi ve Laik ilköğretim Kanunu”nun çıkarılması, 1 Temmuz 1901’de “Dernekler ve Tarikatlar Kanunu”nun çıkarılması ve 9 Aralık 1905’te “Ayrılık Kanunu”nun çıkarılmasıyla devlet kiliseyle tüm bağlarını koparmış ve Fransa tümüyle laik bir devlet haline gelmiştir. Fransa’da “Laiklik ilkesi” 1946’da Anayasa’ya girmiştir. Türkiye’nin laikleşme sürecinin Fransa ile benzerliğine dikkat çekilmektedir.